1 Temmuz 2012 Pazar

Dilencilik

Ahmed Şerbasi nin yes'eluneke anil hayat ve din isimli kitabından dilenciler hakkında bir fetva.. doğru bir fetva ve halkında merak ettiği bir konu olduğu için naklediyoruz

Sokak Dilencileri

SORU: Arkadaşlar arasında sokaklarda dilenen dilenciler konusunda büyük tartışmalar oldu; bunlara sadaka vermek caiz midir, değil midir?

CEVAP: İslâmiyet dilenmeyi hoş görmez. İslâm'da kazanç yollarından en son başvurulacak olanı dilenciliktir. İslâmiyet herşeyden önce çalışmak zor elde edilen gelir az olsa da çalışmayı teşvik etmiştir. Hiç bir kazanç yolu bulamayan kimseye, karnını doyurması için sırtın­da odun getirip satmayı öğütlemiştir.

İslâmiyet utanmayı, iffetli olmayı, olur-olmaz yerde yüz-suyu dökmemeyi ve izzet-i nefsi korumayı tavsiye etmektedir.

Bunun içindir ki İslâmiyet dilencilik mesleğine iyi bir gözle bak­mamakta ve onu insanın değerini yok eden bir şey olarak değerlendirmektedir. İslâmiyet dilenciliği ancak zorunluluk halinde caiz gör­mektedir.

Görünen odur ki işsiz, tembel ve dilenmek için bahane arayan ba­zı kimseler İslâm'ın bu güzel tesbitlerinden habersizdirler. Veya İslâmi­yet'in bu değerlerini görmezlikten gelerek sebepli-sebepsiz çalışmayı bırakıp dilenciliğe yönelmişlerdir. Böyleleri, dilenciliği kolay ve ucuz bir kazanç kapısı olarak görmüşlerdir. Dilenirken öyle hilelere başvu­ruyorlar ki akıllan durdurur. Dilencilik hastalığı yeni olmayıp nesilden nesile devam edegelen eski bir yaradır. Bu hastalıkla hep karşılaşılmış, sosyal birtakım güzellikler bununla gölgelenmiş ve toplumda hayır iş­leri bu yüzden sekteye uğramıştır.

Tarih pek çok yerde ve pek çok münasebetle bundan söz etmekte­dir. Büyük âlim Abdulvehhab Subhi (Ölm. 771 hicrî) değerli kitabı Muidum Niam ve Mübid'un-Nikani'da -ki Ezher yayın grubu tarafın­dan yayımlamıştır- sokak dilencilerinden söz ederken şunları söyle­mektedir:

Allah'ın ne nimetleri vardır; O bunlara en çok gücü yetendir. Mümkündür ki, kimini dilsiz bırakır sözle istemeye gücü yetmez. Kimisini felç eder; yerinden kımıldayıp sağa-sola gidemez. Kimi­nin elleri kesilir, istemek için uzatamaz. Bunlar büyük bir dert gi­bi görünmekle birlikte aslında birer nimettir. Bu itibarla bu du­rumlara düşen kimse ısrarla dilenmekten vazgeçmeli ve Allah korkusundan ayrılmayıp rızkını güzel yollardan aramalıdır.

Pek çok insan dilenciliği sanat edinmiş; muhtaç olmadığı halde dilenmektedir. Camilerin kapısına oturup girip çıkanlara el uzatı­yor; cemaatla birlikte namaz kılmıyor. Bazıları dilenirken öyle du­alar ediyor, öyle sözler söylüyorlar ki tüyleri ürpertiyor. Bütün bunlar, dinde yeri olmayan şeylerdir. Bazısı avazı çıktığı kadar ba­ğırarak "Allah rızası için para!" diyor. Bir hadis-i şerifte "Allah rı­zası için ancak cennet istenir" (yani, "Allah nzası için!" diyerek cennetten başka birşey istenmez!) Duyurulmaktadır.

Kimisi "Ebûbekir'in yüzü-suyu hürmetine!" diye dileniyor. Şuna bak! Ne büyük birşeyle ne kadar basit ve değersiz birşey istiyor!

Bu zavallıları ve müslümanların onlara birşey verdiklerini gören Hristiy ani arla Yahudiler bu manzara karşısında ya alay ediyorlar ya da sövüyorlar. Müslümanlar bunlara birşey vermemekte belki mazurdur. Ama gayr-i müslimler bunu anlamaz. Müslümanlar bu problemle gereğince ilgilenmemektedirler. Bana göre bu dilenci­lere karşılık yapılacak şey Allah rızasını, Hz. Ebûbekir'i veya di­ğer İslâmî değerleri kullanarak dilenmekten vazgeçirinceye dek cezalandırmaktır.

Bunlardan bazıları yırtık-pırtık elbiseler giyerek insanlar arasında yarı-çıplak dolaşır. Maksadı örtünecek birşeyi olmadığını veya vücudunun bir yerindeki kusuru göstererek insanları kendisine açındırıp duygu sömürüsü yapmaktır. Dilencilerin pek çok tuzak, hile ve desiseleri vardır. Aslında bu, başlıbaşına kitap yazılacak bir konudur.

Hayır yapmak isteyen müslümanın, hayrını tam yerine ulaştırabil­mek için kime ve nereye verdiğini araştırması gerekir. Yardım yapacak kişi önce akrabasından başlamalıdır; çünkü akrabalar iyilik yapmaya en uygun kimselerdir. Yakınların ihtiyaçları karşılandıktan sonra kom­şular ve arkadaşlar arasında ihtiyaç sahipleri; sonrada diğer fakir ve yoksullar araştırılmalıdır. Böylece iyilikler lâyık olduğu yere yapılmış olacaktır.

Allah Teâlâ işlerini güzel ve sağlam yapan kullarını sever. Hayır yapmanın güzelliği de lâyık olana yapmaktır. Yoksa dilenciliği sanat haline getiren ve bir sürü hileye başvurarak sürdürene yardım yapmak­ta bir güzellik yoktur.

Yardım ve sadaka konusunda öyle komik şeyler oluyor ki bunlar insanın kalbini yaralamaktadır. Aslında zengin olduğu halde dilenen, serseri hayatı yaşayan nice yüzsüzlere sadaka ve yardım adı altında el uzatılıyor da gerçek yoksul ve fakirler yokluğun acılan içinde kıvran­maya terkediliyor.

Yardım yapacağımız zaman şu ayetlerin nurlu ışığını gözümüzün önünden ayırmamalıyız:

Hayır olarak harcadıklarınızın hepsi kendiniz içindir. (Ondan Al­lah Teâlâ değil siz faydalanacaksınız). Yapacağınız harcamayı, an­cak Allah'ın rızasını kazanmak için yapın! Hayır kasdıyla verdiği­niz ne varsa, karşılığı size tam olarak ve noksansız verilir ve asla haksızlığa uğramazsınız. (Yapacağınız hayırlar) kendilerini Allah yolunda cihada adamış Allah'a itaattan başka düşüncesi olmayan, bu sebeple de yeryüzünde dolaşıp kazanmaya imkan bulamayan, durumunu bilmeyen kimselere karşı gösterdikleri tokluktan dola­yı onlarca zengin sayılan fakilere verilmelidir. (Habibim) sen on­ları yüzlerinden tanırsın; çünkü onlar yüzsüzlük ederek insanlar­dan istemezler. Yaptığınız ve yapacağınız hayırları Allah eksiksiz bilir ve karşılığını verir. Mallarını gece-gündüz, açık-gizli hayra sarfedenlerin mükafaatları Allah kalındadır. Onlar için bir korku ve hüzün yoktur. (Bakara/272-274)

İyilik yapmak isteyen kimse gerçekten fakir ve muhtaç olduğunu anladığı kişiye gerekli yardımı yapmalıdır.

Ayrıca İslâm devletini temsil eden yöneticiler de bu çirkin hasta­lığa son verecek çözüm yollan bulmalıdırlar. Böylece hakiki ihtiyaç sahiplerine de düzenli bir şekilde yardım eli uzatılmış olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder